Bugün artık biliyorum: Hayatin bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandir ve biz böyle bir insanı, ilk firsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Dünya bu kadar hüzünlüyken insan sarhoş olmalı.
Cehenneme giden yolların iyilik taşlarıyla döşendiğini söylerler. Taşların altını kaldırıp bakın, göreceğiniz şey ikiyüzlülüktür.
Genç ve güzel bir kadınsanız eğer, erkekler gövdenizi asla reddetmezler, sizi reddetseler bile.
Nesneler, olgular, pul pul yalanlar, şatafatlı bahaneler, şişirilmiş egolar, kirli yüzlerde tutmayan makyajlar...
Yaralar çoğu kez dilsizdir, ama bir konuştular mı, sesleri korkutucudur ve yalan söylemeyi beceremezler.
İnsanların küçük, hoş, sevimli seslerini, herhangi bir tutku, acı ya da derinlik içermeyen, eğitimli, evcil, cilalı kahkahalarını dinledim. Yoluma devam ettim. Sonuçta herkes kendi yalnızlığından hoşnuttu.
Bazen bir düşten uyanır gibi hayatımdan uyanmayı bekliyorum, ama inan, sözünü ettiğim ölüm değil gene.
Yalnızlığa öyle alışmıştım ki, bir başkasının varlığını ancak bir tehdit olarak algılayabiliyordum. Yabani bir hayvanın insan karşısında tedirginliğine benzeyen bir duyguydu bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder